ŞİİR : SÖZLERDEKİ SİHİR VE HÎLELER.

  • Sana anlatsam kelimelerdeki sihri.
    bilmem, anlarmısın bendeki fikri.
    Tercihmi edersin sinendekini,
    yoksa Masdûk-u Nebî’yi. 
    Söyle, bilirmisin İbni İsmâili.
    Nakleder Kelâmı Nebî’yi.
    Nebî’den bildirdi sözdeki sihri.
    Dikkat et sözleri cennet bahçesi.
    Ateş ve Zakkûm Âkıbeti, Nihâyeti.
    Sunnet Nuh’un Sefinesi.
    Onda bulursun dunyada meşakkati.
    ahirette ise selameti.
    Dedilerki Tâzim ediyoruz Rabbi.
    Söyle beğendin mi telbîsi.
    Âteş ve Zakkum âkıbeti, Nihâyeti.
    Dedilerki zikrediyoruz Rabbi.
    söyle beğendin mi telbîsi.
    Ateş ve Zakkûm âkıbeti nihâyeti.
    Dediler ki biz biliyoruz usûlu, ilmî.
    Usul diye isimlendirdiler Dalâleti.
    Söyle beğendin mi telbîsi.
    Ateş ve Zakkum âkıbeti, nihâyeti.
    Dediler ki birliyoruz Mâliki.
    söyle beğendin mi telbîsi.
    Ateş ve Zakkum âkıbeti, Nihâyeti.
    Nebîz addettileri , şarabı, içkiyi.
    Tercih ettiler, Hevâyı nefsi .
    Cerh ettiler, hecr ettiler sunnîyi.
    Tercîh ettiler , Bidati ve Zeyği.
    Eğip büktüler Kelâmı Melîki.
    Sana anlatsam kelimlerdeki sihri.
    Bilmem ne zaman gelir sözlerimin nihâyeti.
    Kısa kesiyorum nasihati,
    Sıkı bir düğümle bağla dilini,
    Dinini koru, Koruduğun gibi en değerlini.
    Fetvâya Ehil Görme kendini.
    Bilmiyorsanda İlmi, bil nefsinde ki acziyeti.

___________________________________________

Ebû Abdullâh er-Ruhâi

EBÛ BEKİR SEFİLE REDDİYE “İMÂM ABDULLÂH BİN AHMED MÜDAFAASI”

بسم الله الرحمن الرحيم
Allâhdan bu yazımda niyetimi ıslah etmesini ve bunu yanlizca kendi rızasına has kılmasını diliyorum.
Ebû Bekir Sifilin, İmâm Abdullâh bin Ahmed (rahimehullâh) hakkında ki ifadeleri özetle şöyledir: “Bidat ehli, Mucessime ve Müşebbihe.”
Allah onun yalancı olduğunun şahididir.
İMÂM EL HÂFIZ ABDULLAH BİN AHMED :
İsmi : Abdullâh bin Ahmed bin Hanbel eş- Şeybâni.
Künyesi : Ebû Abdurrahmân.
Meşhur İmâm Ahmed bin Hanbelin oğlu.
Doğum: Hicri 213 yılında doğdu.
Vefât : Hicri 290 yılında vefat etti. (77)
Âlimlerin Onun Hakkındaki sözleri :
İbn Ebî Hâtim şöyle demiştir: Banâ babasının Mesâili’ni ve İ’lelu’l Hadîsi’ni yazdı, Sadûk ve Sikâ birisidir. (el Cerh ve Tâdil)
Hâtip el Bağdâdi dedi ki : Sikâ, Sâbit ve Fehm (Kavrayışı kuvvetli) biriydi. (Târihu Bağdâd)
İmam Ahmed dedi ki : Ebu Andurrahman (yani oğlu abdullah) çok ilim elde etti/öğrendi (Târihu Bağdad)
Zehebi dedi ki : İmam, Hâfız, Bağdat’ın muhaddisi ( Siyeru Alâmin Nubelâ)
İmam Nesâi ; Sikâdır (Tesmiyetuş Şuyûh)
Darakutnî dedi ki : Sikâ ve Sebttir. (Suâlatus Sulemî)
Ebû Bekir el Hallâl dedi ki : Kendisi Sâlih doğru sözlü ve utangaç (hayalı) birisiydi (tabaktul hanabile)
————-
Bunlarla birlikte Abdullâh bin Ahmed rahimehullah hakkında gerek eşarilerden gereksede ehli sunnetten senâ edildiğine dair nakiller vardır. Abdullah rahimehullâh Babası İmam Ahmed,Yahya bin Main,Süfyan bin Veki, Ebu Bekr ve Osman bin Ebî Şeybe ve daha nice büyüklerimizden ders almış ve onlardan rivayette bulunmuştur. Yine Ondan Meşhur İmam Nesâi , Hallâl, Ebul Kâsım el Beğavi gibileri ve daha niceleri rivayet etmiştir.
Büyük alimlerimize onun hakkında sorulmuş, onlar da onu ancak hayırla , Çokça ilim, Doğru sözlülük, Kuvvetli Hafıza, Rivayetlerinin çokluğu, güvenilirliği ve Salihliği ile vasfetmişlerdir.
Allah İmâm Abdullah’a merhamet etsin.
Bidat ehlinin Belini büken Kitâbu’s Sunne ve Osman radıyallahu anhın faziletlerine dair kitap telif etmiştir.
Ebû Bekir sifil ve onun gibi eşşeklerin anırmaları ancak Ebu Abdurrahmân’ın kalemiyle onların hakkından gelmesi sebebiyledir.
Allah sünnet imamlarına dil uzatmaktan bizleri Muhafaza etsin ve onlara tân edenleri, iftira edenleri bununla bidate davet edip eserleri geçersiz kılmayı murâd edenleri burunları üzerinde cehenneme atsın. âmin.
-Ebu Abdullâh er-Ruhâi –
الحمدلله رب العالمين .

ALLAH’I ÖYLE ZİKREDİN Kİ SİZE DELİ DESİNLER “SÛFÎLERE REDDİYE”

عن أبي سعيد الخدري رضي الله عنه أن النبي صلى الله عليه وسلم قال : ( أَكْثِرُوا ذِكْرَ اللهِ حَتَّى يَقُولُوا : مَجْنُونٌ )

Ebû Saîd el Hudrî radıyallahu anh’den Nebî sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki : “Allah’ı zikretmeyi çoğaltın öyleki size deli desinler/ tâki size deli desinler.” 

Sûfilerin Şeyhleri bu hadisi bu hadisi tâbilerinin zikir ve vaaz esnasında çıkardıkları düzenbazlıklara ve kopardıkları yaygaralara delil getirdiler. 

Bu istidlâl Bâtıl ve Merdûd’dur.

Evvela Hadîsin Senedi Hakkinda İhtilaf Vardır ;

Hadisi İmam Ahmed/ Müsned’de. Abd bin Humeyd/ Muntehâb’da.Ebû Yala /Musned’de. İbn Hibbân /Sahihinde.Hâkim /Mustedrek’te.Taberâni/Duâ’da.Beyhaki/Şuabul Îman’da.İbn Şahin/ et Terğîb’de.

Hepsi Derrâc Ebul Semh’den, Ebul Heysem’den, Ebû Said el Hudrî’den rivayet etmişlerdir.

Yahyâ bin Main Derrâc Hakkında sika/Güvenilir demiştir. 

Osman Bin Said ed Darimi Saduk/Doğru sözlü demiştir.

Yahya bin Main başka sefer Derrac’ın Ebul Haysemden rivayetinde bir beis olmadığını ikisininde sika/güvenilir olduğunu söylemiştir.

İbn Şahin Bu isnad’da yani Derracın, Ebul Haysem’den rivayetinde bir beis olmadığını söylemiştir.

Hakim Bu isnadın Sahih olduğunu söylemiştir.

Yine İbn Hibbân’da sahihinde rivayet ederek bunu sahih kabul etmiştir.

Diğer bir Görüş ise Şöyledir: 

İmam Ahmed Derracın hadisinin munker kaldığını söylemiştir.

Aynı şekilde İmam Ahmed : Derracın, Ebul Haysem’den Onun Ebu Said’den rivayetinin (yani bu hadisin) zayıf olduğunu söylemiştir.

İmam Nesâi : Hadisi Munker ve Kavî değil demiştir.

Ebû Hatim : Hadisi Zayıf Demiştir.

Darakutni : Zayıf ve Metruk demiştir.

————–

Hadisin Senedi Hakkında Yukarıda Belirttiğim şekilde ihtilaf vardır.

Hadisi Sahîh Kabul etsek dahi , Bu hadis sûfilerin Düzenbazlıklarına delil olmaz zira Ne Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ne Ashâbı ne de Sâlih selef insanların Allah’ı en çok zikredenleri En Takvalıları ve en Verâlılari olduğunu halde bu hareketleri ve raksları, yapmamıştır. 

Lâkin Bu hadiste fazilet vardır, zira bu hadis günümüz insanlarının yüz çevirmişliklerini işaret etmektedir , fâsıklar dinden öyle bir yüz çevridiler , Fısk öyle bir yayıldı ki Hayırla anılan, Sâlih bilinen kişiler dahi Nasipsizdirler Tıpkı Hasen rahimehullâh’ın dediği gibi 

Hasen el Basrî rahimehullâh bedir ashabından yermiş kişiye yetiştigini ve onların halini sonrakilere şöyle anlatmıştı: 

ولو رأيتموهم قلتم مجانين ، ولو رأوا خياركم لقالوا : ما لهؤلاء من خلاق ، ولو رأوا شراركم لقالوا ما يؤمن هؤلاء بيوم الحساب

Şayet siz onları gorseydiniz bunlar deli derdiniz. Eğer onlar sizin en Hayırlılarınızı görselerdi bunların (hayır, hasenattan, ahiretten) bir payları yoktur derdi, Eğer onlar sizin şerlilerinizi görselerdi bunlar ahirete iman etmiyorlar derlerdi (Hılyetul Evliyâ) 

Allah Muhâcire, Ensâra, Bedir ehline ve Rıdvanda Biat edenlere Merhamet etsin, Allah’ım bizi ve İmanda bizi geçmiş kardeşlerimizi bağışla Allah’ım bizi onlarla birlikte cennette birleştir âmin âmin.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabı bu Sapıklıklardan beridir bununla alakalı risâlemi buradan okuyabilirsiniz 👇

https://www.ehlieser.com.tr/sufilere-reddiye-bagirip-cagirmak-ve-haddi-asmak.html 

Allâh en Doğrusunu bilir 

الحمدلله رب العالمين 

KUR’ANDAKİ GENEL İFADELER KULLÎMİDİR.

بسم الله الرحمن الرحيم

 

Bâzı Kavrâmlar :

 

  1. بيان عام – Aam beyân.
  2. بيان خاص – Hâs Beyân. 

BEYÂNI ÂAM NE DEMEK ? : Beyân, bildiri, açıklama anlamına gelmektedir. Âam ise : Genel demektir. Buna göre Beyânı Âam : Genel Bildiri, Genel Açıklama anlamına gelir, Kur’anda ise Genel olarak Emredilen , Genel olarak Yasaklanan , Genel olarak Haber verilen , Kur’an’ın Vaazlerinde Anlatılan genel Kavramlar kastedilir bu kapsamda örnekleri aşağıdaki zikredeceğim inşaallah. 

BEYÂNI HÂS NE DEMEK : Beyan önce belirttiğimiz gibi bildiri ve açıklama anlamına gelmektedir. Hâs ise genel olarak Özel, Ayrıcalıklı ve Tek gibi anlamlara gelmektedir Buna göre Beyânı Hâs  : Özel bildiri, Ayrıcalıklı bildiri, Belli kesime hitap eden bildiri anlamına gelmektedir.


Beyânı Âam yâni , Genel beyânın ve Beyânı Hâs yani, Özel Beyânın  ne anlama geldiği anlaşıldığına göre Kur’an’ı kerîmdeki Âam  Beyânlar , Âam mıdır ? Yoksa Hâsmıdır konusuna geçebiliriz. 

KUR’ANDAKİ GENEL İFADELER KULLÎMİDİR. yazısına devam et

MAHKEMEDE ŞAHİTLERİN TAŞIMASI GEREKEN ŞARTLAR

بسم الله الرحمن الرحيم

 

المسلم

Müslüman

البالغ

Ergenlik çağına ermiş.

العقل

Aklı yerinde.

الحر

Hür/Köle olmayan

الناطق

Lal olmayan/Konuşan

المعروف النسب البصير،

Gözü gören

الذي ليس بوالد المشهود له

Lehine Şahitlik yapilan kişinin ana babası olmayacak.

ولا ولد

Lehine şahitlik yapılan kişinin çocuğu olmayacak.

ولا أخ

Lehine şahitlik yapılan kişinin kardeşi olmayacak.

ولا أجير

Lehine şahitlik yapilan kişinin işçisi olmayacak.

ولا زوج

Lehine şahitlik yapılan kişinin eşi olmayacak.

ولا خصم

(Aleyhine şahitlik yapılanın) hasmı olmayacak.

ولا عدو

(Aleyhine şahitlik yapılanın) Düşmanı olmayacak.

ولا شريك

(lehine şahitlik yapılanın) Ortağı olmayacak.

ولا وكيل

(lehine şahitlik yapılanın) vekili olmayacak.

ولا جار بشهادته إلى نفسه شيئا

Şahitliğiyle kendine bir pay alan komşu olmayacak.

ولا يكون صاحب بدعة

Bidat ehli olmayacak.

ولا شاعر يعرف بإذاية الناس

İnsanara eziyet vermekle bilinen (hicveden) şair olmayacak

ولا لاعب بالشطرنج يشتغل

Satranç oynamakla iştigal etmeyecek.

ولا شارب الخمر

İçki içmeyecek.

ولا قاذف للمسلمين

Müslümanlara kara çalan (iftira atan) olmayacak.

ولم يظهر منه ذنب

Günahlar işleyen biri olmayacak.

وهو مقيم عليه صغير أو كبير،

Seferi olmayacak, Küçük yada büyük şehirlerde ikamet edecek

وهو ممن يؤدي الفرائض ويتجنب المحارم

Farzları yerine getiren ve haramlardan uzak duran biri olacak.

İbnul Munzîr rahimehullâh dedi ki :

وأجمعوا على أن شهادة جائزة، يجب على الحاكم قبولها، إذا كانا رجلين، أو رجلًا وامرأتين

İlim ehli İcma etmiştir ki : Bu vasıflara sahip olan şahitler İki Erkek yada Bir erkek İki kadın olması halinde şahitlikleri câizdir , Hâkimin onların Şahitliklerinin kabul etmesi vaciptir.

(Kitâbul İcmâ)

 

DARUL KÜFÜRDE ESİR DÜŞÜP YİYECEK, PARA VE GÜZEL MUAMELE KARŞIĞINDA KÂFİRLERİN ORDUSUNDA SAVAŞANIN HÜKMÜ?

بسم الله الرحمن الرحيم

 

قُلْتُ لِأَحْمَدَ لَوْ نَزَلَ عَدُوٌّ بِأَهْلِ قُسْطَنْطِينِيَّةَ، فَقَالَ الْمَلِكُ لِلْأُسَرَاءِ: اخْرجُوا فَقَاتِلُوا، وَاعْطِيكُمْ كَذَا وَكَذَا؟ قَالَ: إِنْ قَالَ لَهُمْ: أُخَلِّي عَنْكُمْ فَلَا بَأْسَ رَجَاءَ أَنْ يَنْجَوْا،

Ahmed’e (İmâm Ahmed bin Hanbel) dedim ki : Eğer düşman (müslümanlar – Yada kafirler) Konstantin’e saldırırsa (ve esir düşerlerse) bunun üzerine kral onlara çıkın (bizim safımızda) savaşın size şöyle ve şöyle vereceğim (mal ve genişlik vs) savaşmaları caiz olurmu ? İmam Ahmed dedi ki : Eğer kral onlara sizi serbest bırakacağım derse savaşıp kurtulmalarında bir beis yoktur.

قُلْتُ: فَإِنْ قَالَ: أُعْطِيكُمْ وَأُحْسِنُ إِلَيْكُمْ؟ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «مَنْ قَاتَلَ لِتَكُونَ كَلِمَةُ اللَّهِ هِيَ الْعُلْيَا» , لَا أَدْرِي

Dedim ki : Peki kral sadece size vereceğim ve size iyi muamele edeceğim dese caiz olurmu ? İmam Ahmed dedi ki : Bilmiyorum Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem kim Allah’ın kelimesi yüce olsun diye savaşirsa demiştir.

(Mesâil Ebû Dâvud es Sicistânî rahimehullah)

الحمد لله رب العالمين

KABİRLERDE KUR’AN OKUMAK CAİZMİ ?

بسم الله الرحمن الرحيم

سَمِعْتُ ابْنَ عُمَرَ، قَالَ: سَمِعْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: «إِذَا مَاتَ أَحَدُكُمْ فَلَا تَجْلِسُوا، وَأَسْرِعُوا بِهِ إِلَى قَبْرِهِ، وَلْيُقْرَأْ عِنْدَ رَأْسِهِ بِفَاتِحَةِ الْبَقَرَةِ، وَعِنْدَ رِجْلَيْهِ بِخَاتِمَتِهَا فِي قَبْرِهِ»

İbn Ömer’den Nebî sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki : Sizden biri öldüğü zaman, oturmayın hızlıca onu kabrine götürün (defnedin) Baş tarafında ve/veya ayak tarafında Fatiha ve Bakara suresini hatmedin.

(Hallâl ve başkaları rivayet etmiştir, isnadı hakkında konuşulsada ilim ehli bununla ihticac etmiştir, manaen sahihtir)

İbn Ömer vefat ettiği zaman Kabrinin başında Fatiha ve Bakara suresinin okunmasını Vasiyet etmiştir.

Keza İmam Ahmed’den de bun’da sakınca görmediğini dair uzun bir rivayet vardır.

Yahyâ bin Main’e sorulduğunda İbn Ömer’in vasiyetini nakletmiştir.

سَمِعْتُ الْحَسَنَ بْنَ الصَّبَّاحِ الزَّعْفَرَانِيَّ، يَقُولُ: ” سَأَلْتُ الشَّافِعِيَّ عَنِ الْقِرَاءَةِ عِنْدَ الْقَبْرِ فَقَالَ: لَا بَأْسَ بِهِ “

Hasan bin Sabbâh dedi ki : Şafiî’ye Kabrin yanında kuran okumak hakkında sordum dedi ki : Bunda bir sakınca yoktur.

عَنْ ⦗٩٠⦘ إِبْرَاهِيمَ، قَالَ: «لَا بَأْسَ بِقِرَاءَةِ الْقُرْآنِ فِي الْمَقَابِرِ»

İbrahim (en Nehâi) dedi ki : Kabirde Kur’an okumakta bir sakınca yoktur.

Bu rivayetlerin hepsi Ahmed’in ashabından Merruzinin talebesi Olan Ebu Bekir el Hallâl rahimehullâh ” Kabrin başında kıraat” kitabında nakletmiştir.

Binâen aleyh: Kabirde Kur’an okumakta bir sakınca yoktur.

Allah en doğrusunu bilir

الحمد لله رب العالمين

EBÛ HANÎFE NU’MAN BİN SÂBİT

بسم الله الرحمن الرحيم

Ebû Bekir ibni Ebî Dâvûd es Sicistânî (رحمه الله) ashâbına şöyle dedi :

Üzerinde Mâlik ve Ashâbının, Şafiî ve Ashâbının, Evzâi ve Ashâbının, Hasan bin Sâlih ve Ashâbının, Sufyân es Sevrî ve Ashâbının, Ahmed bin Hanbel ve Ashâbının ittifak ettiği bir mesele hakkında ne dersiniz ?

Dediler ki : Yâ Ebû Bekr bundan daha sahih bir mesele olamaz.

İbn Ebî Dâvud dedi ki : Bunların hepsi Ebu Hanifeyi sapık sayma hususunda ittifak etmişlerdir.

Hatîp el Bağdâdi, Târîhu Bağdâd Cilt.15 Sayfa. 502

Arapça Metin :

أبا بكر بن أبي داود السجستاني يوما وهو يقول لأصحابه: ما تقولون في مسألة اتفق عليها مالك وأصحابه، والشافعي وأصحابه، والأوزاعي وأصحابه، والحسن بن صالح وأصحابه، وسفيان الثوري وأصحابه، وأحمد بن حنبل وأصحابه؟ فقالوا له: يا أبا بكر لا تكون مسألة أصح من هذه. فقال: هؤلاء كلهم اتفقوا على تضليل أبي حنيفة.

 

Ehl Sünnetin İcmâsı “Îmân: Söz, Amel ve Niyettir.”

وَكَانَ الْإِجْمَاعُ مِنَ الصَّحَابَةِ وَالتَّابِعِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ مِمَّنْ أَدْرَكْنَاهُمْ أَنَّ الْإِيمَانَ قَوْلٌ وَعَمَلٌ وَنِيَّةٌ، لَا يُجْزِئُ وَاحِدٌ مِنَ الثَّلَاثَةِ بِالْآخَرِ

İmâm Lâlakâi rahimehullâh dedi ki :
Sahabe, Tabiin, ve bizim kendilerine yetiştiğimiz (âlimler) Îmânın söz amel ve niyet olduğu hususunda ve bunlardan birinin diğeri olmadığı takdirde geçerli olmayacağı hususunda icmaa ettiler.

(Şerhu Usûli itikâdi ehli sünnet ve’l Cemaat’)

وأدركت مَن أدركت مِن علماء أهل العراق والحجاز والشام وغيرهم [وهو مذهب أحمد (٥) وإسحاق بن إبراهيم بن مخلد (٦)، وعبد الله بن الزبير الحميدي (٧)، وسعيد بن منصور (٨)، وغيرهم ممن جالسنا وأخذنا عنهم العلم] (١)، فكان من (٢) قولهم: * الإيمان (٣). قول وعمل، ونية،

Harb el Kirmâni rahimehullâh dedi ki:
Irak, Hicâz, Şam ve diger beldelerdeki Alimlere yetiştim, Ayni zamanda Bu Ahmed’in, İshak bin Rahuyenin, Abdullâh bin Zubeyr el Humeydi’nin, Said bin Mansur, ve diğer kendileri ile oturduğumuz ve kendilerinden ilim aldıklarımızın mezhebidir : —— İman ; Söz, Amel ve niyettir.

(Harb el Kirmâni Kitâbu’s Sunne)

(Harb el Kirmâni, Kitâbu İcmâu’s Selef fil iktikâd)

أَدْرَكْنَا الْعُلَمَاءَ فِي جَمِيعِ الْأَمْصَارِ حِجَازًا وَعِرَاقًا وَشَامًا وَيَمَنًا فَكَانَ مِنْ مَذْهَبِهِمُ: الْإِيمَانُ قَوْلٌ وَعَمَلٌ

Ebû Hâtim ve Ebû Zur’a rahimehumullâh dediler ki :
Hicazdaki, Irak’taki Şamdaki Yemendeki ve bütün şehirlerdeki âlimlere yetiştik şunlar onların mezhebiydi: İman Söz ve Amel’dir (Kalbin ve Azaların ameli)

(Lâlakâi, Şerhu’s Sunne)

لَقِيتُ فِيهِ الْعُلَمَاءَ بِمَكَّةَ، وَالْمَدِينَةِ، وَالْكُوفَةِ، وَالْبَصْرَةِ، وَالشَّامِ، وَالثُّغُورِ —- وَالْإِيمَانُ قَوْلٌ وَعَمَلٌ

İbn Mişkeveyh rahimehullâh dedi ki:
Mekke’deki, Medine’deki, Kûfedeki, Basrada’ki Şamda’ki âlimlere yetiştim (onlar şu görüşteydi) : İman Söz ve Amel’dir (Kalbin ve Azaların ameli)
(El İbanetul Kubra)

لَقِيتُ أَكْثَرَ مِنْ أَلْفِ رَجُلٍ مِنْ أَهْلِ الْعِلْمِ أَهْلِ الْحِجَازِ وَمَكَّةَ وَالْمَدِينَةِ وَالْكُوفَةِ وَالْبَصْرَةِ وَوَاسِطَ وَبَغْدَادَ وَالشَّامِ وَمِصْرَ  فَمَا رَأَيْتُ وَاحِدًا مِنْهُمْ يَخْتَلِفُ فِي هَذِهِ الْأَشْيَاءِ: أَنَّ الدِّينَ قَوْلٌ وَعَمَلٌ

İmâm Buhâri rahimehullâh dedi ki :
Bin’den fazla âlime yetiştim, Hicaz’da, Medine’de, Kûfe’de, Basra’da, Vâsıt’ta, Bağdat’ta , Şam’da, Mısır’da âlimlere yetiştim onlardan birini bu şeyler’de ihtilaf ederken görmedim ( yani icmâ ediyorlardı) Din Söz ve Amel’dir (Kalbin ve Azaların ameli)

(Lalakâi Şerhu’s Sunne)

NOT: Buhari rahimehullâh alimlerin bir kısmını aşağıda zikrediyor okumak isteyen olursa yazının sonuna ekleyeceğim okuyabilirsiniz.

Görüldüğü üzere Müslümanların imamları, Sahabe, Tâbiin ve onlardan sonra gelen ilim ehli bu konuda ittifak etmiştir, Bundan Başkası Sapıklıktır Allah muhafaza etsin, âmin.

(Allah en doğrusunu bilir)

مِنْهُمُ الْمَكِّيُّ بْنُ إِبْرَاهِيمَ , وَيَحْيَى بْنُ يَحْيَى , وَعَلِيُّ بْنُ الْحَسَنِ بْنِ شَقِيقٍ , وَقُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ , وَشِهَابُ بْنُ مَعْمَرٍ، وَبِالشَّامِ مُحَمَّدَ بْنَ يُوسُفَ الْفِرْيَابِيَّ , وَأَبَا مُسْهِرٍ عَبْدَ الْأَعْلَى بْنَ مُسْهِرٍ , وَأَبَا الْمُغِيرَةِ عَبْدَ الْقُدُّوسِ بْنَ الْحَجَّاجِ , وَأَبَا الْيَمَانِ الْحَكَمَ بْنَ نَافِعٍ , وَمِنْ بَعْدِهِمْ عِدَّةٌ كَثِيرَةٌ، وَبِمِصْرَ: يَحْيَى بْنَ كَثِيرٍ , وَأَبَا صَالِحٍ كَاتِبَ اللَّيْثِ بْنِ سَعْدٍ , وَسَعِيدَ بْنَ أَبِي مَرْيَمَ , وَأَصْبَغَ بْنَ الْفَرَجِ , وَنُعَيْمَ بْنَ حَمَّادٍ، وَبِمَكَّةَ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ يَزِيدَ الْمُقْرِئَ , وَالْحُمَيْدِيَّ , وَسُلَيْمَانَ بْنَ حَرْبٍ ⦗١٩٥⦘ قَاضِيَ مَكَّةَ , وَأَحْمَدَ بْنَ مُحَمَّدٍ الْأَزْرَقِيَّ، وَبِالْمَدِينَةِ إِسْمَاعِيلَ بْنَ أَبِي أُوَيْسٍ , وَمُطَرِّفَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ , وَعَبْدَ اللَّهِ بْنَ نَافِعٍ الزُّبَيْرِيَّ , وَأَحْمَدَ بْنَ أَبِي بَكْرٍ أَبَا مُصْعَبٍ الزُّهْرِيَّ , وَإِبْرَاهِيمَ بْنَ حَمْزَةَ الزُّبَيْرِيَّ , وَإِبْرَاهِيمَ بْنَ الْمُنْذِرِ الْحِزَامِيَّ، وَبِالْبَصْرَةِ أَبَا عَاصِمٍ الضَّحَّاكَ بْنَ مَخْلَدٍ الشَّيْبَانِيَّ , وَأَبَا الْوَلِيدِ هِشَامَ بْنَ عَبْدِ الْمَلِكِ , وَالْحَجَّاجَ بْنَ الْمِنْهَالِ , وَعَلِيَّ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ جَعْفَرٍ الْمَدِينِيَّ. وَبِالْكُوفَةِ أَبَا نُعَيْمٍ الْفَضْلَ بْنَ دُكَيْنٍ , وَعُبَيْدَ اللَّهِ بْنَ مُوسَى , وَأَحْمَدَ بْنَ يُونُسَ , وَقَبِيصَةَ بْنَ عُقْبَةَ , وَابْنَ نُمَيْرٍ , وَعَبْدَ اللَّهِ وَعُثْمَانَ ابْنَا أَبِي شَيْبَةَ. وَبِبَغْدَادَ أَحْمَدَ بْنَ حَنْبَلٍ , وَيَحْيَى بْنَ مَعِينٍ , وَأَبَا مَعْمَرٍ , وَأَبَا خَيْثَمَةَ , وَأَبَا عُبَيْدٍ الْقَاسِمَ بْنَ سَلَّامٍ , وَمِنْ أَهْلِ الْجَزِيرَةِ: عَمْرَو بْنَ خَالِدٍ الْحَرَّانِيَّ، وَبِوَاسِطَ عَمْرَو بْنَ عَوْنٍ , وَعَاصِمَ بْنَ عَلِيِّ بْنِ عَاصِمٍ، وَبِمَرْوَ صَدَقَةَ بْنَ الْفَضْلِ , وَإِسْحَاقَ بْنَ إِبْرَاهِيمَ الْحَنْظَلِيَّ. وَاكْتَفَيْنَا بِتَسْمِيَةِ هَؤُلَاءِ كَيْ يَكُونَ مُخْتَصَرًا وَأَنْ لَا يَطُولَ ذَلِكَ , فَمَا رَأَيْتُ وَاحِدًا مِنْهُمْ يَخْتَلِفُ فِي هَذِهِ الْأَشْيَاءِ: أَنَّ الدِّينَ قَوْلٌ وَعَمَلٌ

Mekki bin İbrâhim, Yahyâ bin Yahyâ, Ali bin Huseyn bin Şakîk, Kuteybe bin Saîd, Şihâb bin Mamer, Muhammed bin Yûsuf el Firyâbi, Ebu Musher AbdulA’lâ bin Musher, Ebul Muğira Abdulkuddus bin Haccâc, Ebul Yemen Hakem bin Nâfi, Yahya bin Kesîr, Ebû Sâlih (Leys’in Kâtibi), Said bin Ebî Meryem, Esbağ bin el Ferec, Nuaym bin Hammâd, Abdullah bin Yezîd el Mukrî, Humeydî, Suleymân bin Harb, Ahmed bin Muhammed el Ezraki, İsmail bin Ebî Üveys, Mutarrif bin Abdullah, Abdullah bin Nâfi ez Zubeyri, Ahmed bin Ebî Bekr Ebu Musab ez Zuhri, İbrahim bin Hamzâ ez Zubeyri, İbrâhim bin el Munzir el Hizâmi, Ebu Asım Dahhâk bin Mahled eş Şeybâni, Ebul Velid Hişam bin Abdul Melik, Haccâc bin El Minhâl, Ali bin Abdullah bin Cafer el Medini, Ebu Nuaym Fadl bin Dukeyn, Ubeydullah bin Mûsa, Ahmed bin Yûnus, Kabîsa bin Ukbe, İbn Numeyr, Abdullah, Osman bin Ebî Şeybe, Ahmed bin Hanbel, Yahya bin Main, Ebu Mamer, Ebu Hayseme, Ebu Ubeyd Kâsım bin Sellâm, Amr bin Hâlid el Harrani, Amr bin Avn, Âsım bin Alî bin Âsım, Sadaka bin El Fadl, İshak bin İbrâhim el Hanzali.

الحمد لله رب العالمين.

KURBAN KESMEK FARZMIDIR?

بسم الله الرحمن الرحيم

İbnu’l Munzir rahimehullâh şöyle demiştir :

– باب الأضحية والاختلاف فيها هل تجب فرضاً أم لا

İlim ehlinin kurban kesmenin farz olup olmaması hakkındaki ihitlâfı bâbı :

م ١٦٦٣ – اختلف أهل العلم في الأضحية.

Âlimler kurban kesmenin farz olup olmamasından ihtilaf etmişlerdir.

فقالت طائفة: لا تجب فرضاً ولكنه مندوب إليه، من فعله كان مثاباً، ومن تخلف عنه لم يكن آثماً، وممن كان لا يرى أنه فرضاً، ابن المسيب، وعطاء، وعلقمة، والأسود، والشافعي، وأحمد، وأبو ثور.

Âlimlerden bir gurup şöyle demiştir : Kurban kesmek farz değildir ancak menduptur, kim kurban keserse ona sevap vardır, kimde kurban kesmezse ona günah yoktur. Bu İbnu’l Museyyeb, Ata, Alkame, Esved, Şafii, Ahmed ve Ebû Sevrin görüşüdür.

وروينا أخباراً عن الأول تدل على أن ذلك ليس بفرض، روينا ذلك عن أبي بكر، وعمر وأبي مسعود البدري، وبلال.

Önceden (kitabın önceki kısımlarında) bunun farz olmadığına delil olan haberleri (rivayetleri) Ebu Bekir, Ömer, Ebu Mesud el Bedrî ve Bilâl’den naklettik.

وفيه قول ثان: كان ربيعة، والليث بن سعد يقولان: لا أرى أن يترك الموسر، المالك، لا مرةً الضحية.

Rabîa ve Leys bin Sa’d şöyle derdi :

Varlıklı kişinin kurban kesmeyi terk etmemesi görüşündeyiz.

وقال مالك: لا يتركهما فإن تركها بئسما صنع إلا أن يكون عذرا

Mâlik rahimehullâh dedi ki : Kurban kesmek ancak zarûret halinde terkedilir.

وحكى عن النخعي أنه قال: الأضحى واجب على أهل الأمصار ما خلا الحاج.

Kurban kesmek şehirlerde yaşayanlara vâcibtir (sonda ki yeri anlamadım)

وقال ابن الحسن: الأضحى واجب على كل مقيم في الأمصار إذا كان موسراً.

İbnu’l Hasen dedi ki : Kurban kesmek şehirlerde ikâmet eden herkese her zengine vâciptir.

قال أبو بكر: الأضحى لا يجب فرضا؛ لأن الله عز وحل لم يوجبه، ولا الرسول، ولا أجمع أهل العلم على وجوبه، والديل على أن ذلك لا يجب فرضاً.

Ebû Bekir (İbnul Munzir) dedi ki : Kurban kesmek farz değildir ne Allah azze ve Ne’de Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Kurban kesmeyi farz kılmamıştır, Âlimler’de onun Vâcip olduğunda icmâ etmemişlerdir . Delil onun farz olmadığı yönündedir.

(El İşrâf Ale Mezêhib el Ulemâ)