Kategori arşivi: Akâid

Akâid

Ehl Sünnetin İcmâsı “Îmân: Söz, Amel ve Niyettir.”

وَكَانَ الْإِجْمَاعُ مِنَ الصَّحَابَةِ وَالتَّابِعِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ مِمَّنْ أَدْرَكْنَاهُمْ أَنَّ الْإِيمَانَ قَوْلٌ وَعَمَلٌ وَنِيَّةٌ، لَا يُجْزِئُ وَاحِدٌ مِنَ الثَّلَاثَةِ بِالْآخَرِ

İmâm Lâlakâi rahimehullâh dedi ki :
Sahabe, Tabiin, ve bizim kendilerine yetiştiğimiz (âlimler) Îmânın söz amel ve niyet olduğu hususunda ve bunlardan birinin diğeri olmadığı takdirde geçerli olmayacağı hususunda icmaa ettiler.

(Şerhu Usûli itikâdi ehli sünnet ve’l Cemaat’)

وأدركت مَن أدركت مِن علماء أهل العراق والحجاز والشام وغيرهم [وهو مذهب أحمد (٥) وإسحاق بن إبراهيم بن مخلد (٦)، وعبد الله بن الزبير الحميدي (٧)، وسعيد بن منصور (٨)، وغيرهم ممن جالسنا وأخذنا عنهم العلم] (١)، فكان من (٢) قولهم: * الإيمان (٣). قول وعمل، ونية،

Harb el Kirmâni rahimehullâh dedi ki:
Irak, Hicâz, Şam ve diger beldelerdeki Alimlere yetiştim, Ayni zamanda Bu Ahmed’in, İshak bin Rahuyenin, Abdullâh bin Zubeyr el Humeydi’nin, Said bin Mansur, ve diğer kendileri ile oturduğumuz ve kendilerinden ilim aldıklarımızın mezhebidir : —— İman ; Söz, Amel ve niyettir.

(Harb el Kirmâni Kitâbu’s Sunne)

(Harb el Kirmâni, Kitâbu İcmâu’s Selef fil iktikâd)

أَدْرَكْنَا الْعُلَمَاءَ فِي جَمِيعِ الْأَمْصَارِ حِجَازًا وَعِرَاقًا وَشَامًا وَيَمَنًا فَكَانَ مِنْ مَذْهَبِهِمُ: الْإِيمَانُ قَوْلٌ وَعَمَلٌ

Ebû Hâtim ve Ebû Zur’a rahimehumullâh dediler ki :
Hicazdaki, Irak’taki Şamdaki Yemendeki ve bütün şehirlerdeki âlimlere yetiştik şunlar onların mezhebiydi: İman Söz ve Amel’dir (Kalbin ve Azaların ameli)

(Lâlakâi, Şerhu’s Sunne)

لَقِيتُ فِيهِ الْعُلَمَاءَ بِمَكَّةَ، وَالْمَدِينَةِ، وَالْكُوفَةِ، وَالْبَصْرَةِ، وَالشَّامِ، وَالثُّغُورِ —- وَالْإِيمَانُ قَوْلٌ وَعَمَلٌ

İbn Mişkeveyh rahimehullâh dedi ki:
Mekke’deki, Medine’deki, Kûfedeki, Basrada’ki Şamda’ki âlimlere yetiştim (onlar şu görüşteydi) : İman Söz ve Amel’dir (Kalbin ve Azaların ameli)
(El İbanetul Kubra)

لَقِيتُ أَكْثَرَ مِنْ أَلْفِ رَجُلٍ مِنْ أَهْلِ الْعِلْمِ أَهْلِ الْحِجَازِ وَمَكَّةَ وَالْمَدِينَةِ وَالْكُوفَةِ وَالْبَصْرَةِ وَوَاسِطَ وَبَغْدَادَ وَالشَّامِ وَمِصْرَ  فَمَا رَأَيْتُ وَاحِدًا مِنْهُمْ يَخْتَلِفُ فِي هَذِهِ الْأَشْيَاءِ: أَنَّ الدِّينَ قَوْلٌ وَعَمَلٌ

İmâm Buhâri rahimehullâh dedi ki :
Bin’den fazla âlime yetiştim, Hicaz’da, Medine’de, Kûfe’de, Basra’da, Vâsıt’ta, Bağdat’ta , Şam’da, Mısır’da âlimlere yetiştim onlardan birini bu şeyler’de ihtilaf ederken görmedim ( yani icmâ ediyorlardı) Din Söz ve Amel’dir (Kalbin ve Azaların ameli)

(Lalakâi Şerhu’s Sunne)

NOT: Buhari rahimehullâh alimlerin bir kısmını aşağıda zikrediyor okumak isteyen olursa yazının sonuna ekleyeceğim okuyabilirsiniz.

Görüldüğü üzere Müslümanların imamları, Sahabe, Tâbiin ve onlardan sonra gelen ilim ehli bu konuda ittifak etmiştir, Bundan Başkası Sapıklıktır Allah muhafaza etsin, âmin.

(Allah en doğrusunu bilir)

مِنْهُمُ الْمَكِّيُّ بْنُ إِبْرَاهِيمَ , وَيَحْيَى بْنُ يَحْيَى , وَعَلِيُّ بْنُ الْحَسَنِ بْنِ شَقِيقٍ , وَقُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ , وَشِهَابُ بْنُ مَعْمَرٍ، وَبِالشَّامِ مُحَمَّدَ بْنَ يُوسُفَ الْفِرْيَابِيَّ , وَأَبَا مُسْهِرٍ عَبْدَ الْأَعْلَى بْنَ مُسْهِرٍ , وَأَبَا الْمُغِيرَةِ عَبْدَ الْقُدُّوسِ بْنَ الْحَجَّاجِ , وَأَبَا الْيَمَانِ الْحَكَمَ بْنَ نَافِعٍ , وَمِنْ بَعْدِهِمْ عِدَّةٌ كَثِيرَةٌ، وَبِمِصْرَ: يَحْيَى بْنَ كَثِيرٍ , وَأَبَا صَالِحٍ كَاتِبَ اللَّيْثِ بْنِ سَعْدٍ , وَسَعِيدَ بْنَ أَبِي مَرْيَمَ , وَأَصْبَغَ بْنَ الْفَرَجِ , وَنُعَيْمَ بْنَ حَمَّادٍ، وَبِمَكَّةَ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ يَزِيدَ الْمُقْرِئَ , وَالْحُمَيْدِيَّ , وَسُلَيْمَانَ بْنَ حَرْبٍ ⦗١٩٥⦘ قَاضِيَ مَكَّةَ , وَأَحْمَدَ بْنَ مُحَمَّدٍ الْأَزْرَقِيَّ، وَبِالْمَدِينَةِ إِسْمَاعِيلَ بْنَ أَبِي أُوَيْسٍ , وَمُطَرِّفَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ , وَعَبْدَ اللَّهِ بْنَ نَافِعٍ الزُّبَيْرِيَّ , وَأَحْمَدَ بْنَ أَبِي بَكْرٍ أَبَا مُصْعَبٍ الزُّهْرِيَّ , وَإِبْرَاهِيمَ بْنَ حَمْزَةَ الزُّبَيْرِيَّ , وَإِبْرَاهِيمَ بْنَ الْمُنْذِرِ الْحِزَامِيَّ، وَبِالْبَصْرَةِ أَبَا عَاصِمٍ الضَّحَّاكَ بْنَ مَخْلَدٍ الشَّيْبَانِيَّ , وَأَبَا الْوَلِيدِ هِشَامَ بْنَ عَبْدِ الْمَلِكِ , وَالْحَجَّاجَ بْنَ الْمِنْهَالِ , وَعَلِيَّ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ جَعْفَرٍ الْمَدِينِيَّ. وَبِالْكُوفَةِ أَبَا نُعَيْمٍ الْفَضْلَ بْنَ دُكَيْنٍ , وَعُبَيْدَ اللَّهِ بْنَ مُوسَى , وَأَحْمَدَ بْنَ يُونُسَ , وَقَبِيصَةَ بْنَ عُقْبَةَ , وَابْنَ نُمَيْرٍ , وَعَبْدَ اللَّهِ وَعُثْمَانَ ابْنَا أَبِي شَيْبَةَ. وَبِبَغْدَادَ أَحْمَدَ بْنَ حَنْبَلٍ , وَيَحْيَى بْنَ مَعِينٍ , وَأَبَا مَعْمَرٍ , وَأَبَا خَيْثَمَةَ , وَأَبَا عُبَيْدٍ الْقَاسِمَ بْنَ سَلَّامٍ , وَمِنْ أَهْلِ الْجَزِيرَةِ: عَمْرَو بْنَ خَالِدٍ الْحَرَّانِيَّ، وَبِوَاسِطَ عَمْرَو بْنَ عَوْنٍ , وَعَاصِمَ بْنَ عَلِيِّ بْنِ عَاصِمٍ، وَبِمَرْوَ صَدَقَةَ بْنَ الْفَضْلِ , وَإِسْحَاقَ بْنَ إِبْرَاهِيمَ الْحَنْظَلِيَّ. وَاكْتَفَيْنَا بِتَسْمِيَةِ هَؤُلَاءِ كَيْ يَكُونَ مُخْتَصَرًا وَأَنْ لَا يَطُولَ ذَلِكَ , فَمَا رَأَيْتُ وَاحِدًا مِنْهُمْ يَخْتَلِفُ فِي هَذِهِ الْأَشْيَاءِ: أَنَّ الدِّينَ قَوْلٌ وَعَمَلٌ

Mekki bin İbrâhim, Yahyâ bin Yahyâ, Ali bin Huseyn bin Şakîk, Kuteybe bin Saîd, Şihâb bin Mamer, Muhammed bin Yûsuf el Firyâbi, Ebu Musher AbdulA’lâ bin Musher, Ebul Muğira Abdulkuddus bin Haccâc, Ebul Yemen Hakem bin Nâfi, Yahya bin Kesîr, Ebû Sâlih (Leys’in Kâtibi), Said bin Ebî Meryem, Esbağ bin el Ferec, Nuaym bin Hammâd, Abdullah bin Yezîd el Mukrî, Humeydî, Suleymân bin Harb, Ahmed bin Muhammed el Ezraki, İsmail bin Ebî Üveys, Mutarrif bin Abdullah, Abdullah bin Nâfi ez Zubeyri, Ahmed bin Ebî Bekr Ebu Musab ez Zuhri, İbrahim bin Hamzâ ez Zubeyri, İbrâhim bin el Munzir el Hizâmi, Ebu Asım Dahhâk bin Mahled eş Şeybâni, Ebul Velid Hişam bin Abdul Melik, Haccâc bin El Minhâl, Ali bin Abdullah bin Cafer el Medini, Ebu Nuaym Fadl bin Dukeyn, Ubeydullah bin Mûsa, Ahmed bin Yûnus, Kabîsa bin Ukbe, İbn Numeyr, Abdullah, Osman bin Ebî Şeybe, Ahmed bin Hanbel, Yahya bin Main, Ebu Mamer, Ebu Hayseme, Ebu Ubeyd Kâsım bin Sellâm, Amr bin Hâlid el Harrani, Amr bin Avn, Âsım bin Alî bin Âsım, Sadaka bin El Fadl, İshak bin İbrâhim el Hanzali.

الحمد لله رب العالمين.

EHLİ SÜNNETİN İCMÂSI “ALLAH SEMALARIN ÜZERİNDE ARŞININ ÜZERİNE İSTİVA ETMİŞTİR”

 بسم الله الرحمن الرحيم

إجماع أهل العلم أنه فوق العرش استوى، ويعلم كل شيء

İshâk bin Râhuye rahimehullâh dedi ki :

İlim Ehli icmâ ettiki O (Allah) arşın üzerine istivâ etti ve herşeyi bilir.

(Hallâl , Kitâbu’s Sunne)

كنا والتابعون متوافرون نقول:ان الله عز وجل فوق عرشه

İmam El Evzâi rahimehullâh dedi ki : Biz ve Tâbiin alimleri şöyle derdik : Allah azze ve celle Arşının üzerindedir.

(Zehebi el Uluv’da , Beyhakî el esma ve’s sıfat’ta)  

قُتَيْبَة بن سعيد يَقُول هَذَا قَول الْأَئِمَّة فِي الْإِسْلَام وَالسّنة وَالْجَمَاعَة نَعْرِف رَبنَا فِي السَّمَاء السَّابِعَة على عَرْشه

Kuteybe Bin Saîd rahimehullâh dedi ki :

Bu sünnet, cemaat ve islâm imamlarının sözüdür ki : Rabbimizi yedi kat semânın üzerinde Arşının üzerinde biliriz.

(Zehebi El Uluv’da) 

أَدْرَكْنَا الْعُلَمَاءَ فِي جَمِيعِ الْأَمْصَارِ حِجَازًا وَعِرَاقًا وَشَامًا وَيَمَنًا فَكَانَ مِنْ مَذْهَبِهِمُ —– وَأَنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ عَلَى عَرْشِهِ بَائِنٌ مِنْ خَلْقِهِ

Ebû Hâtim ve Ebû Zur’a rahimehumullâh dedilerki :

Hicaz olsun, Irak olsun, Şam olsun, Yemen olsun ve Bütün şehirlerdeki âlimlere yetiştik şunlar onların mezhebiydi: Allah azze ve celle arşının üzerinde kullarından ayrıdır.

(Hibbetullâh el Lâlakâi, Şerhu Usûli itikâdi ehli sünnet vel cemaat)

هذا مذهب أئمة العلم، وأصحاب الأثر، وأهل السنة من لدن أصحاب النَّبي -صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- إلى يومنا هذا أدركت مِن علماء أهل العراق والحجاز والشام وغيرهم والله على عرشه عز ذكره

Harb el Kirmâni rahimehullâh dedi ki :

bu İlim İmamlarının, Eser Ashabının ve Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bu güne kadar ehli sünnetin mezhebidir, Ben Irak’taki, Hicazdaki, Şamdaki ve diger beldelerdeki âlimlere yetiştim bu onların mezhebidir : —— Allah -azze zikruhu- Arşının üzerindedir.

(Kitabu İcmâu’s Selef fi’l İtikâd) 

وَأَجْمَعَ الْمُسْلِمُونَ مِنَ الصَّحَابَةِ وَالتَّابِعِينَ، وَجَمِيعِ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى عَلَى عَرْشِهِ، فَوْقَ سَمَاوَاتِهِ بَائِنٌ مِنْ خَلْقِهِ، وَعِلْمُهُ مُحِيطٌ بِجَمِيعِ خَلْقِهِ

İbn Battâ el Ukberî rahimehullâh dedi ki :

Sahabe ve Tabiin’den olan müslümanlar, İlim ehlinden Muminler icmâ ettiler ki : Allah tebêrake ve teâla semâların üzerinde, arşının üzerinde kullarından ayrıdır İlmi ise bütün mahlûkâtını kuşatmıştır.

(el İbânetu’l Kubrâ) 

Ebû Osmân es Sâbûni rahimehullâh dedi ki :

قال:ويعتقد أصحاب الحديث ويشهدون أن الله فوق سبع سمواته على عرشه

Ashabul Hadis (ehli sünnet) İtikad ve şahitlik eder ki : Allah yedi kat semâsının üzerinde Arşının üzerindedir.

(Akidetu’s selef ve Ashâbul hadis)

أن مذهب أهل الحديث أهل السنة والجماعة —- وأنه عز وجل استوى على العرش

Ebû Bekir el İsmâili rahimehullâh dedi ki :

Ehlî Hadîs’in, Ehli Sünnet ve’l Cemaatın mezhebi odur ki : O (Allâh) -azze ve celle- Arşa istivâ etmiştir.

(Kitâbu itikâdu eimmetil Hadîs) 

İcmâ naklettiğim Âlimler :
  1. İmâm Evzâi (rahimehullâh)

  2. İmâm İshâk bin Râhuye (rahimehullâh)

  3. İmâm Kuteybe bin Saîd (rahimehullâh)

  4. İmâm Ebû Hâtim (rahimehullâh)

  5. İmâm Ebû Zur’a (rahimehullâh)

  6. İmâm İbn Battâ (rahimehullâh)

  7. Ebû Osmân es-Sâbûni (rahimehullâh)

  8. Ebû Bekir el İsmâili (rahimehullâh)

Hâ kezâ ehli sünnetin “Allah’ın yedi kat semaların üzerinde Arşının üzerinde olduğu” hususunda icmâsını gerek Ehli Sünnet’ten gerekse de Ehli sünnetin Muhâlifleri nakletmiştir, Misâlen :

Zekeriya es Sâci, Ebû Ömer et Talemenki, Ebû’n Nasr es Siczî, Hâfız Ebû Nuaym, İbn Abdilberr, Dârimi, İbn Huzeyme, Zehebi (Allahu alem Ebul Hasen’de)

الحمدلله رب العالمين

Ebû Abdullâh Ahmed bin Muhammed

ALLÂH SEMÂDADIR “FUKÂHA’NIN SÖZLERİ” MUHTASAR

بسم الله الرحمن الرحيم

 

اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ فِي السَّمَاءِ , وَعِلْمُهُ فِي كُلِّ مَكَانٍ , لَا يَخْلُو مِنْ عَلِمِهِ مَكَانٌ»

İmâm Mâlik  rahimehullâh dedi ki : Allah azze ve celle semâdadır, ilmi ise her yerdedir onun ilminin kuşatmadığı hiç bir yer yoktur.

(Âcurri Şerîa’da / İbn Batta el İbânetu’l Kübra’da/ Abdullah bin Ahmed Sunne’de/ Zehebi Uluv’da/ İbn Abdilberr et Temhîd’de / Ebû Dâvud es Sicistâni Mesâil’de/ Abdulğani el Makdisi El İktisâd fil İtikâd’da)

وَأَن الله على عَرْشه فِي سمائه

Şafii rahimehullâh şöyle demiştir:

Allah semâsında ve arşının üzerindedir.

(Zehebi, Uluv’da/ İbn Kayyım İctimâul Cuyûş’da/ İbn Kudame Sıfatul Uluvv’da/ İbn Teymiyye, Fetêvâ’da senediyle rivayet etmişlerdir)

Hâ Kezâ İmam Ahmed bin Hanbel’den de Oğlu Abdullah, Ebû Davud, Hallâl, Kirmâni, Taberi, Zehebi ve benzerleri Allah’ın semada olduğunu nakletmiştir.

Zikrettiğim bu alimlerden hem talebeleri/ashâbı, hem sonraki ehli sünnet alimleri hemde muhalifleri bunları nakletmiştir ve böyle inandıkları onlardan sâbit olmuştur.

Kezâ Numan Bin Sâbit Ebû Hanîfe’nin de böyle söylediği sabit olmuştur.

İMÂM EBÛ HÂTİM VE EBÛ ZUR’A’DAN EHLİ SÜNNET ALİMLERİNİN AKÎDESİ

بسم الله الرحمان الرحيم

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla :

اعْتِقَادُ أَبِي زُرْعَةَ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الْكَرِيمِ , وَأَبِي حَاتِمٍ مُحَمَّدِ بْنِ إِدْرِيسَ بْنِ الْمُنْذِرِ الرَّازِيَّيْنِ، وَجَمَاعَةٍ مِنَ السَّلَفِ مِمَّنْ نَقَلَ عَنْهُمْ رَحِمَهُمُ اللَّهُ

Ebû zur’a Ubeydullah bin Abdulkerîm er Râzi¹, Ebî Hâtim Muhammed bin İdrîs bin el Munzîr er Râzî ² ve Selef’den³ (İlim ehlinden bir) Cemaatın akîdesi (Allah onlara merhamet Etsin)

İmâm el Lâlakâi rahimehullâh ‘Şerhu usûli itikâdi ehli sünneti ve’l Cemaat’ kitâbında dedi ki :

أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُظَفَّرِ الْمُقْرِئُ , قَالَ: حَدَّثَنَا الْحُسَيْنُ بْنُ ⦗١٩٨⦘ مُحَمَّدِ بْنِ حَبَشٍ الْمُقْرِئُ , قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو مُحَمَّدٍ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ أَبِي حَاتِمٍ , قَالَ: سَأَلْتُ أَبِي وَأَبَا زُرْعَةَ عَنْ مَذَاهِبِ أَهْلِ السُّنَّةِ فِي أُصُولِ الدِّينِ , وَمَا أَدْرَكَا عَلَيْهِ الْعُلَمَاءَ فِي جَمِيعِ الْأَمْصَارِ , وَمَا يَعْتَقِدَانِ مِنْ ذَلِكَ , فَقَالَا

Bize Muhammed bin el Muzaffer el Mukrî haber verdi dedi ki : Bize El Huseyn bin Muhammed bin Habeş el Mukrî tahdîs etti dedi ki : Bize Ebû Muhammed Abdûrrahmân bin Ebî Hâtim⁴ tahdîs etti dedi ki : Babama ve Ebû Zur’a ya : Ehli sünnetin dinin Asıllari hakkındaki mezhebini , bu konuda bütün şehirlerdeki âlimleri hangi görüş üzere bulduklarını ve bu konuda neye itikad ettiklerini sordum. Dediler ki :

أَدْرَكْنَا الْعُلَمَاءَ فِي جَمِيعِ الْأَمْصَارِ حِجَازًا وَعِرَاقًا وَشَامًا وَيَمَنًا فَكَانَ مِنْ مَذْهَبِهِمُ

Hicazdaki, Irak’taki, Şamdaki, Yemendeki ve bütün şehirlerdeki âlimlere yetiştik şunlar onların mezhebiydi :

الْإِيمَانُ قَوْلٌ وَعَمَلٌ , يَزِيدُ وَيَنْقُصُ

1. İman söz ve ameldir, artar ve azalır.

وَالْقُرْآنُ كَلَامُ اللَّهِ غَيْرُ مَخْلُوقٍ بِجَمِيعِ جِهَاتِهِ

2. Kuran her yönü ile Allah’ın kelâmıdır , Mahluk( yaratılmış) değildir.

وَالْقَدَرُ خَيْرُهُ وَشَرُّهُ مِنَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ

3. Kader Hayri ve şerri ile Allah azze ve celleden’dir.

وَخَيْرُ هَذِهِ الْأُمَّةِ بَعْدَ نَبِيِّهَا عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ أَبُو بَكْرٍ الصِّدِّيقُ , ثُمَّ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ , ثُمَّ عُثْمَانُ بْنُ عَفَّانَ , ثُمَّ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ عَلَيْهِمُ السَّلَامُ , وَهُمُ الْخُلَفَاءُ الرَّاشِدُونَ الْمَهْدِيُّونَ

4. Bu ümmetin Nebîsinden sallallahu aleyhi ve sellem sonra en hayırlısı Ebû Bekir es Sıddîk, Sonra Ömer bin el Hattâb, Sonra Osmân bin Affan, Sonra Alî bin Ebî Tâliptir. Allah’ın selamı onların üzerine olsun Onlar Hidayete erdirilmiş râsid halîfelerdir.

وَأَنَّ الْعَشَرَةَ الَّذِينَ سَمَّاهُمْ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَشَهِدَ لَهُمْ بِالْجَنَّةِ عَلَى مَا شَهِدَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَوْلُهُ الْحَقُّ

5. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in cennetlik olarak isimlendirdiği ve cennetlik olduklarına şahitlik ettiği on kişi⁵ Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şahitlik ettiği üzere cennetedir ve onun sözü haktır.

وَالتَّرَحُّمُ عَلَى جَمِيعِ أَصْحَابِ مُحَمَّدٍ وَالْكَفُّ عَمَّا شَجَرَ بَيْنَهُمْ

6. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabına Allah’tan rahmet dileriz ve aralarında çıkan sorunlar hakkında dilimizi tutariz (el çekeriz).

 وَأَنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ عَلَى عَرْشِهِ بَائِنٌ مِنْ خَلْقِهِ كَمَا وَصَفَ نَفْسَهُ فِي كِتَابِهِ , وَعَلَى لِسَانِ رَسُولِهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِلَا كَيْفٍ , أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْمًا , {لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ} [الشورى: ١١] .

7. Allah azze ve celle Kendini kitabında ve Nebîsinin sallallahu aleyhi ve sellem diliyle vasfettiği üzere keyfiyetsiz olarak Arşının üzerinde, kullarından ayrıdır. Ve onun ilmi herşeyi kuşatmıştır. “Onun misli hiçbir şey yoktur ve o İşiten ve Görendir” (Şûrâ süresi 11. Ayet)

وَأَنَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يُرَى فِي الْآخِرَةِ , يَرَاهُ أَهْلُ الْجَنَّةِ بِأَبْصَارِهِمْ ⦗١٩٩⦘ وَيَسْمَعُونَ كَلَامَهُ كَيْفَ شَاءَ وَكَمَا شَاءَ.

8. Allah tebêrake ve teâla ahirette görülecek, Cennet ehli onu görecek ve kelâmını nasıl isterse onun istediği Gibi işiteceklerdir.

وَالْجَنَّةُ حَقٌّ وَالنَّارُ حَقٌّ وَهُمَا مَخْلُوقَانِ لَا يَفْنَيَانِ أَبَدًا , وَالْجَنَّةُ ثَوَابٌ لِأَوْلِيَائِهِ , وَالنَّارُ عِقَابٌ لِأَهْلِ مَعْصِيَتِهِ إِلَّا مَنْ رَحِمَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ

9. Cennet ve Cehennem haktır, onlar yaratılmıştır ve ebeden son bulmayacaklardır cennet Allah dostlarının mukâfatıdır, Cehennemde masiyet ehlinin cezasıdır ancak Allah’ın merhamet ettiği müstesna.

وَالصِّرَاطُ حَقٌّ

10. Sırat haktır.

وَالْمِيزَانُ حَقٌّ

11. Mîzan haktır.

لهُ كِفَّتَانِ , تُوزَنُ فِيهِ أَعْمَالُ الْعِبَادِ حَسَنُهَا وَسَيِّئُهَا حَقٌّ

12. Mizanda kulların amellerinin , iyiliklerinin ve kötülüklerin tartılacağı iki kefe haktır.

وَالْحَوْضُ الْمُكْرَمُ بِهِ نَبِيُّنَا حَقٌّ

13. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e ikram edilen Havz Haktır.

وَالشَّفَاعَةُ حَقٌّ

14. Şefaat haktır.

وَالْبَعْثُ مِنْ بَعْدِ الْمَوْتِ حَقٌّ

15. Ölümden sonra diriliş haktır.

وَأَهْلُ الْكَبَائِرِ فِي مَشِيئَةِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ

16. Büyük günah işleyenler Allah’ın dilemesine kalmıştır (dilerse onları bağışlar, dilerse azâb eder)

وَلَا نُكَفِّرُ أَهْلَ الْقِبْلَةِ بِذُنُوبِهِمْ , وَنَكِلُ أَسْرَارَهُمْ إِلَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ.

17. Ehli Kıbleyi günahları sebebiyle tekfir etmeyiz ve onların gizli hallerini Allah azze ve celleye havâle ederiz.

وَنُقِيمُ فَرْضَ الْجِهَادِ وَالْحَجِّ مَعَ أَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ فِي كُلِّ دَهْرٍ وَزَمَانٍ

18. Farz olan cihadı ve Haccı her zamanda müslümanların imâmları (yöneticileri) ile İkâme ederiz.

وَلَا نَرَى الْخُرُوجَ عَلَى الْأَئِمَّةِ وَلَا الْقِتَالَ فِي الْفِتْنَةِ , وَنَسْمَعُ وَنُطِيعُ لِمَنْ وَلَّاهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ أَمْرَنَا وَلَا نَنْزِعُ يَدًا مِنْ طَاعَةٍ , وَنَتَّبِعُ السُّنَّةَ وَالْجَمَاعَةَ , وَنَجْتَنِبُ الشُّذُوذَ وَالْخِلَافَ وَالْفُرْقَةَ. وَأَنَّ الْجِهَادَ مَاضٍ مُنْذُ بَعَثَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ نَبِيَّهُ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامِ إِلَى قِيَامِ السَّاعَةِ مَعَ أُولِي الْأَمْرِ مِنْ أَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ لَا يُبْطِلُهُ شَيْءٌ. وَالْحَجُّ كَذَلِكَ , وَدَفْعُ الصَّدَقَاتِ مِنَ السَّوَائِمِ إِلَى أُولِي الْأَمْرِ مِنْ أَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ

19. İmamlara (yöneticilere) karşı ayaklanma, savaşma yada fitne çıkarma görüşünde değiliz. Allah’ın müslümanların işlerinin başına geçirdiği yöneticiye dinler ve ona itaat ederiz, ona itaatten el çekmeyiz, sünnete ve cemaate ittibâ ederiz. Şâz görüşlerden, muhalefetten ve fırkalşmaktan uzak dururuz. Cihad Allah’ın Nebî sallallahu aleyhi ve sellemi gönderdiği andan kıyamet gününe kadar müslümanların emiri ile geçerlidir hiç birşey onu geçersiz kılmaz, Hac’da böyledir. Zekat hayvanları müslümanların yöneticilerine verilir.

وَالنَّاسُ مُؤَمَّنُونَ فِي أَحْكَامِهِمْ وَمَوَارِيثِهِمْ , وَلَا نَدْرِي مَا هُمْ عِنْدَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ

20. İnsanlar kendilerine uygulanacak hükümler ve pay edilecek miraslar hususunda mümindirler, Onların Allah azze ve celle katındaki durumlarını bilmeyiz.

فَمَنْ قَالَ: إِنَّهُ مُؤْمِنٌ حَقًّا فَهُوَ مُبْتَدِعٌ

21. Kim hakîkaten mümin olduğunu sölerse mubtedi’dir (Bidat ehlindendir).

وَمَنْ قَالَ: هُوَ مُؤْمِنٌ عِنْدَ اللَّهِ فَهُوَ مِنَ الْكَاذِبِينَ

22. Kim Allah katında mümin olduğunu söylerse o yalancıdır.

وَمَنْ قَالَ: هُوَ مُؤْمِنٌ بِاللَّهِ حَقًّا فَهُوَ مُصِيبٌ

23. Kim hakîkaten Allah’a iman ettiğini söylerse o isabet etmiştir.

وَالْمُرْجِئَةُ وَالْمُبْتَدِعَةُ ضُلَّالٌ

24. Mürcie bidatçi sapıklardır.

وَالْقَدَرِيَّةُ الْمُبْتَدِعَةُ ضُلَّالٌ

25. Kadriyye bidatçi sapıklardır.

فَمَنْ أَنْكَرَ مِنْهُمْ أَنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لَا يَعْلَمُ مَا لَمْ يَكُنْ قَبْلَ أَنْ يَكُونَ فَهُوَ كَافِرٌ.

26. Kaderiyeden Allah birşeyi olmadan önce bilmez diyenler kâfirlerdir.

وَأَنَّ الْجَهْمِيَّةَ كُفَّارٌ

27. Cehmiyye kâfirlerdir.

وَأَنَّ الرَّافِضَةَ رَفَضُوا الْإِسْلَامَ

28. Râfızîler islâmı reddetmişlerdir.

وَالْخَوَارِجَ مُرَّاقٌ

29. Hariciler (okun yaydan çıktığı gibi dinden) çıkmışlardır.

وَمَنْ زَعَمَ أَنَّ الْقُرْآنَ مَخْلُوقٌ فَهُوَ كَافِرٌ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ كُفْرًا يَنْقُلُ عَنِ الْمِلَّةِ. وَمَنْ شَكَّ فِي كُفْرِهِ مِمَّنْ يَفْهَمُ فَهُوَ كَافِرٌ.

30. Kim Kur’an’ın mahluk olduğunu söylerse dinden çıkaran bir küfür ile azîm olan Allah’a kâfir olmuştur. Konuyu anlayanlardan kim onun küfründe şüphe ederse o da kâfirdir.

وَمَنْ شَكَّ فِي كَلَامِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ فَوَقَفَ شَاكًّا فِيهِ يَقُولُ: لَا أَدْرِي مَخْلُوقٌ أَوْ غَيْرُ مَخْلُوقٍ فَهُوَ جَهْمِيٌّ

31. Kim Allah’ın kelamı hakkında şüphe edip duraksarsa ve bilmiyorum o mahlukmudur degilmidir derse o cehmîdir.

وَمَنْ وَقَفَ فِي الْقُرْآنِ جَاهِلًا عُلِّمَ وَبُدِّعَ وَلَمْ يُكَفَّرْ.

32. Kim Kur’an’ hakkında cehaleti sebebiyle duraksarsa ona öğretilir bidatçi olduğu söylenir ama tekfir edilmez.

وَمَنْ قَالَ: لَفْظِي بِالْقُرْآنِ مَخْلُوقٌ فَهُوَ جَهْمِيٌّ أَوِ الْقُرْآنُ بِلَفْظِي مَخْلُوقٌ فَهُوَ جَهْمِيٌّ.

33. Kim Kur’an’ın lafız olarak mahuktur yada kuran benim telâfuzumla mahuktur derse o cehmîdir.

قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ: وَسَمِعْتُ أَبِي يَقُولُ: ” وَعَلَامَةُ أَهْلِ الْبِدَعِ الْوَقِيعَةُ فِي أَهْلِ الْأَثَرِ

Ebû Muhammed ⁶ dediki : Babamı ⁷ şöyle derken işittim:  Bidat ehlinin Alâmeti eser ehline⁸ tân etmeleridir.

وَعَلَامَةُ الزَّنَادِقَةِ تَسْمِيَتُهُمْ أَهْلَ السُّنَّةِ حَشْوِيَّةً يُرِيدُونَ إِبْطَالَ الْآثَارِ.

Zındıkların alâmeti ehli sünneti haşviyye olarak isimlendirmeleridir  eserleri iptal etmeyi murâd ediyorlar.

وَعَلَامَةُ الْجَهْمِيَّةِ تَسْمِيَتُهُمْ أَهْلَ السُّنَّةِ مُشَبِّهَةً

Cehmiyyenin alâmeti ehli sünneti müşebbihe olarak isimlendirmeleridir.

وَعَلَامَةُ الْقَدَرِيَّةِ تَسْمِيَتُهُمْ أَهْلَ الْأَثَرِ مُجَبِّرَةً

Kaderiyyenin alâmeti ehli eseri mucebbira (cebriye) diye isimlendirmeleridir.

الْمُرْجِئَةِ تَسْمِيَتُهُمْ أَهْلَ السُّنَّةِ مُخَالِفَةً وَنُقْصَانِيَّةً.

Mürcieye ehli sünneti muhâlife nuksâniyye diye isimlendirir.

وَعَلَامَةُ الرَّافِضَةِ تَسْمِيَتُهُمْ أَهْلَ السُّنَّةِ نَاصِبَةً.

Râfızanin alâmeti ehli sünneti nâsıbe diye isimlendirmeleridir.

وَلَا يَلْحَقُ أَهْلَ السُّنَّةِ إِلَّا اسْمٌ وَاحِدٌ وَيَسْتَحِيلُ أَنْ تَجْمَعَهُمْ هَذِهِ الْأَسْمَاءُ

Ehli Sünnetin ancak bir ismi vardır bu isimlerin tamamının onlarda bulunması imkansızdır.

قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ: وَسَمِعْتُ أَبِي وَأَبَا زُرْعَةَ يَأْمُرَانِ بِهِجْرَانِ أَهْلِ الزَّيْغِ وَالْبِدَعِ يُغَلِّظَانِ فِي ذَلِكَ أَشَدَّ التَّغْلِيظِ , وَيُنْكِرَانِ وَضْعَ الْكُتُبِ بِرَأْيٍ فِي غَيْرِ آثَارٍ , وَيَنْهَيَانِ عَنْ مُجَالَسَةِ أَهْلِ الْكَلَامِ وَالنَّظَرِ فِي كُتُبِ الْمُتَكَلِّمِينَ , وَيَقُولَانِ: لَا يُفْلِحُ صَاحِبُ كَلَامٍ أَبَدًا.

34. Ebû Muhammed dedi ki : Babamı ve Ebû Zur’ayı Bidat ve Zeyğ ehlini terk etmeyi emrederken ve bundan şiddetli bir şekilde sakındırırken Eser olmadan Rey ile kitap yazmayı inkar ederken Kelam ehlinin meclislerinden, orada oturmaktan nehyederken , Kelamcıların kitaplarına bakmaktan (okumaktan) nehyederken ve Kelam Ehli İflah olmaz derken işittim.

قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ: «وَبِهِ أَقُولُ أَنَا»

Ebu Muhammed dedi ki : Bende böyle diyorum.

وَقَالَ أَبُو عَلِيِّ بْنُ حُبَيْشٍ الْمُقْرِئُ: «وَبِهِ أَقُولُ»

Ebû Alî bin Hubeyş el Mukrî dedi ki :

Bende böyle diyorum.

قَالَ شَيْخُنَا ابْنُ الْمُظَفَّرِ: «وَبِهِ أَقُولُ»

Şeyhimiz İbnul Muzaffer dediki : Bende böyle diyorum.

وَقَالَ شَيْخُنَا يَعْنِي الْمُصَنِّفَ: «وَبِهِ أَقُولُ»

Şeyhimiz Turaysi dedi ki : Bende böyle diyorum.

وَقَالَ شَيْخُنَا السَّلَفِيُّ: «وَبِهِ نَقُولُ»

Şeyhimiz es- Selefî dedi ki : Bende böyle diyorum.

___________________________________________

الحمد لله رب العالمين

Allah’ın izniyle konu ve kavramlar hakkında malumatlar gelecek.
Allah bu akide ile Rabbimizin huzuruna çıkmayı nasip etsin.
Allah okuyanlara faydalı kılsın.

Küfür, Şirk, Fısk, Zulüm, Bidat, Nifak İfadeleri Hakkında

٢٦٣٥ – حَدَّثَنَا ‌مَحْمُودُ بْنُ غَيْلَانَ، قَالَ: حَدَّثَنَا ‌وَكِيعٌ، عَنْ ‌سُفْيَانَ ، عَنْ ‌زُبَيْدٍ ، عَنْ ‌أَبِي وَائِلٍ، عَنْ ‌عَبْدِ اللهِ بْنِ مَسْعُودٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «سِبَابُ» الْمُسْلِمِ فُسُوقٌ وَقِتَالُهُ كُفْرٌ.
Bize Mahmûd bin Ğaylân tahdis etti dedi ki : Bize Vekî’ tahdis etti, O, Sufyân’dan, O, Zubeyd’den, O, Ebî Vâil’den, O, Abdullâh bin Mes’ûd’den (رضي الله عنه) Rasûlullâh (صلى الله عليه وسلم) dedi ki :
“Müslümana sövmek fısk, onunla savaşmak küfürdür.”
Ebû İ’sâ et- Tirmizî (رحمه الله تعالى) dedi ki :

هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ.وَمَعْنَى هَذَا الْحَدِيثِ قِتَالُهُ كُفْرٌ، لَيْسَ بِهِ كُفْرًا مِثْلَ الِارْتِدَادِ، وَالْحُجَّةُ فِي ذَلِكَ مَا رُوِيَ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ: مَنْ قُتِلَ مُتَعَمَّدًا فَأَوْلِيَاءُ الْمَقْتُولِ بِالْخِيَارِ، إِنْ شَاءُوا قَتَلُوا وَإِنْ شَاءُوا عَفَوْا، وَلَوْ كَانَ الْقَتْلُ كُفْرًا لَوَجَبَ، وَقَدْ رُوِيَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ وَطَاوُسٍ وَعَطَاءٍ وَغَيْرِ وَاحِدٍ مِنْ أَهْلِ الْعِلْمِ قَالُوا: كُفْرٌ دُونَ كُفْرٍ، وَفُسُوقٌ دُونَ فُسُوقٍ.

Bu hadîs hasen sahîhtir, Hadîsteki “onunla savaşmak küfürdür” ifâdesi irtidad (dinden çıkma/dönme) küfrü gibi değildir, bunun delili Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet edilen şu hadîstir : Kim kasten (müslümanı) öldürürse Maktûl’ün (öldürülen kişinin) velîleri muhayyerdir (kısasta serbesttir) ister katilinde öldürülmesini isterler, ister onu affederler. et- Tirmizî رحمه الله تعالى dedi ki : Eğer müslümanı öldürmek kişiyi kâfir yapsaydı, Kâtili öldürmek vâcip olurdu. İbn Abbâs, A’tâ, Tâvûs ve Bazı ilim ehlin’den şöyle dedikleri rivayet edildi : Küfrün altında küfür, Fısk’ın altında fısk.
(Süneni Tirmizî 2635 no’lu rivayet)
Kişinin Babasını inkâr etmesi , Kâhine veya Arrâf’a gitmesi, Cenazeler’de saç yolup vâveyla ile ağlaması, Muslumanı (cehlen) tekfir etmesi, Müslümanı düsman edinmesi, (hükümde) Rüşvet alması, Allah’ın indirdiği ile hükmetmemesi, Riya (gösteriş ile amel etmesi), Zevcesine arkadan yaklaşması, Zevcesine hayızlı iken yaklaşması, İhanet etmesi, Namazı vakti (ilim ehlin’den bir tâifeye göre) çıkasıya kadar terk etmesi, Kölenin efendisinden kaçması ve bunlar gibi bâzı ameller daha var ki bunlar küfrun dûne küfür sayılmıştır, Yani kişi Millet’den/ Dinden çıkarmayan küfür.
Netîce :
Her Küfür, Fısk, Zulüm, Şirk, Bid’at, Nîfâk ifadeleri kişiyi Millet’den/ Dinden çıkaran anlamında değildir. Kişi bu konuyu anlamadan hüküm verme işine girişirse sapıtır.
Allâhu Alem
الحمد لله رب العالمين.